2 Ekim 2008 Perşembe

İLİŞKİLERDEN BEKLENTİLERİMİZ

İnsanlar doğası gereği sosyal ve duygusal özelliklere sahiptir. Gerek sevilmek, gerekse sevmek insanın yaşamında vazgeçilmez duygulardır. Bazen fizyolojik ihtiyaçlarımız birincil ihtiyaç olmasına rağmen ikincil duruma düşebilirler.örneğin, aşk orucu, stresten kaynaklanan yemek yememek, güzel görünmek adına sağlıksız aç kalmak ölüm orucu vs gibi..Fakat bunlar bize mantıksız gelse de toplumsal gerçekler olduğu için kabul etmek zorundayız.
Peki insanların ilişki yaşama isteklerinin altında ne yatar? Neden bir ilişki yaşamak isterler.? Ve ilişki nedir?
Önce tanımdan başlayalım.Aslında ilk anlatmam gereken şey, toplumumuzda ilişki derken hemen akla cinsel ilişki gelmektedir. Bunun nedeni medyanın ilişkiyi hep yanlış, yasak kavramlar için kullanmasıdır. İlişki, duygu ,düşünce,temas ve varlığın karşıdakine aktarımıdır. Reel İlişki olabilmesi için en az iki kişinin varlığı zorunludur.İlişkinin çeşitli tanımlarına fazla girmeden türlerine bakalım.
Sosyal ilişki, duygusal ilişki, fiziksel ilişki,düşünsel ilişki ve son zamanlarda realitesi tartışılan sanal ilişki !!! Burada sanal ilişki hem sosyal,hem duygusal hem de cinselliği içinde barındırabilir. Ama gerçek anlamda bir ilişki nitelemesi yapamayız.Çünkü ilişkinin temel şartı iletişimdir. İletişim ise tanımlamalardan anlaşılacağı üzere “ en az iki kişinin yüz yüze karşılıklı olarak yaptıkları (sözel,görsel fiziksel …)alışveriş” tanımına uymamaktadır.bu nedenle şuan için sanal ilişkiyi gündem dışı tutmak zorundayız. Zaten daha önceki sanal iletişim makalemizde bunu detaylı açıklamıştık.
Peki insanlar neden ilişki yaşamak ister ? insanın varoşlundan itibaren paylaşımı, hem varoluşunun hem de sosyalliğinin zorunlu bir halini almıştır. Şuan bu yazıyı okurken bile aklınıza ilişki içinde olduğunuz bireyleri getirebilirsiniz.Aile,iş çevresi, mahalle ,apartman, okul vs. vs.. birden çok ilişki içinde olduğumuz insan aklımıza gelmektedir.
İlişkilerimizin temelinde paylaşım ve aktarım vardır. Yan temel beklentilerimiz paylaşım üzerinedir. Peki nasıl paylaşıyoruz % 50 ye % 50 mi yoksa kafamıza göre mi paylaşıyoruz. Bunun tabi ki % lik oranı yoktur. Ama ilişkinin sağlıklı olması onun oranını ve dengesini gösterir.Eğer ilişkilerimizde beklentilerimiz çok ise, bizim yüzdemiz artar. Bu durumda karşı tarafın istekleri ,beklentileri ve alınan hazlarını azaltmış oluruz.
İlişkilerimizde direkt beklenti içinde olursak, o ilişkilerin süresinin, kalitesinin,anlamının yetersiz olduğunu fark ederiz. Örnek, bir duygusal ilişki de sadece mutlu olmak adına beklentimiz olursa çok ilişki yaşayabilir ama istediğimiz mutluluğu bulamayabiliriz. Bunun nedeni ise ilişkide kendimizi merkeze almamızdır.
Yine evliliği sadece sorunlarımızın çözümü, psikolojik problemlerimizin azalması, kendimizi güvende hissetmemiz,kaygılarımızın azalması için yaparsak, çok daha mutsuz olmamız kaçınılmazdır.Çünkü evlilik bir tedavi süreci değil bir paylaşım sürecidir. Aynı zamanda evlendiğiniz kişi doktorunuz değildir. Bu nedenle beklentilerimizi ciddi kararlarda çok net bir şekilde ortaya koymamız gerekmektedir. Eğer biz beklentilerimizi bilmezsek, karşımızdakinin bunu karşılayıp karşılayamayacağını bilemeyiz.Bu durum evlilikte 2.aydan itibaren hayal kırıklıklarını veya zorunlu tahammülleri doğurur.
İşte genelde “evlenmeden önce birbirinizi tanıyın” cümlesinin altındaki gerçek budur. Hem kendinizi hem de karşıdakini tanıyın anlamındadır. Benim önerim evlenmeden önce partnerinizle beklentilerinizi karşılıklı ifade etmenizdir. Bu kırıcı olmayıp mantıklı ve sağlıklı aynı zamanda oyunun kurallarını koymaktır.
Genelde evlilik aşamasındayken ,(nişanlılık) hem kadın hem erkek mükemmel bir süreç yürütürler. Çünkü beklentiler konuşulmamıştır. Kimin ne istediği net değildir. Bu evliliklerin altıncı ayından itibaren “evlenmeden önce böyle değildin” , “evlilik erkeği değiştirdi”, “melekti canavar oldu” gibi cümleleri duymaya başlarız. Onun içindir ki ,kurallar açık olmalı, ne istediğimizi hem biz hem de karşıdaki bilmelidir.
Sadece evlilik öncesi değil, evli iken de eşimize beklentilerimiz açık cümlelerle ,suçlamadan ifade edebilmeliyiz. Duygularımızı ifade etmemiz bizi güçsüz duruma düşürmez. Aksine bizim bunları ifade edecek kadar güçlü olduğumuzu gösterir.Kadınlarımız anlaşılamayacağı için, erkeklerimiz ise güçsüzmüş duruma düşmemek için açık duygu ifadeleri kurmazlar. Türk toplumunda en zor şey, kişinin duygularını tarif edip aktarmasıdır. Bunu başarabiliriz.
Evlilik dışında flörtlerde, çıkmalarda( yani yeni ilişkilerde) görüşmelerde de beklentilerimizi her zaman açık olarak ortaya koymalıyız. Kişi ilişkiden içindeki ruhsal durumun düzelmesini bekler. Bir ilişik yaşarsa içinde tüm huzursuzluğun biteceği düşüncesi ile hareket edebilir. Fakat unutmayın ki,karşıdaki kişi de sizin gibi düşünüyordur. O zaman beklentiler iki ile çarpılacaktır. Bu durum ilişkiyi yıpratıp, bencilliği ön plana ve su üstüne koyacaktır.
Peki ilişkilerden, evlilikten hiçbir şey beklemeyecek miyiz? Tabi ki bekleyeceğiz. Ama beklentilerimiz, partnerimizi-eşimizi zor durumda bırakacak kadar değil,onun potansiyelini gelişim, eğitim, ekonomik ,psikolojik vs. durumlarını da göz önüne alarak düşünmeliyiz.Zaten biz beklentimizi söylersek,partnerimiz de bununla ilgili bir çalışma-açıklama gereği hissecektir.
Burada önemli olan , doğru ortamda, doğru ses tonu ile doğru bir cümle ile beklentimizi ifade etmektir. Kendimizi değerli hissetmek istediğimizi, sevilmek istediğimizi, ilgilenilmek istediğimizi vs vs.. ifade etmeliyiz.
Duygularımızı ifade ederken suçlamak yerine ben dilini kullanmalıyız. “ istiyorum, hissediyorum, ,istemiyorum, düşünüyorum… .v.b. gibi.
“benimle ilgilenmeni istiyorum, kendimi değersiz hissediyorum, davranışından dolayı çok kırıldım, gibi…Bu ifadeler gibi cümlelerde, karşıdaki devamlı bir açıklama yapma gereği hisseder.o halde işe eleştirmemek ve suçlamamak ile başlamalıyız.sonrasında ise ne istediğimizi açık şekilde ifade etmeliyiz.

duyguların ve düşüncelerin apaçık olması dileğiyle.


Serhat YABANCI

Hiç yorum yok: